her nasıl doğrulabildiğine hala anlam veremediği o iki kişilik yataktan anca kalkmıştı, ama bir şeyler garipti fazla rahat etmişti sanki. odanın mimarisi yabancı değildi aynı kendi eviydi, ya gözlerinin buğuluğundan ya da başının dumanlılığından bazı şeylerin yanlış olduğu kanısındaydı. genelde pantolonunu çıkarıp boxeri ile yayılarak yatar, pantolonunu da sandalyeye asardı. etrafta ne sandalye nede pantolonu vardı, bedeni uyuşukluktan ağrıdığı için hissetmese de boy aynası karşısında ister istemez fark etti. çıplaktı. tam anlamıyla çırılçıplaktı. arada bir de öyle uyuduğu için yadırgamadı, ama nasıl olduğunu hatırlamadığı için de tedirgindi. özellikle çıplak hissetmesinin nedeni o çok sevdiği kolyesinin boynunda asılı duruyor olmamasıydı. garip bir panikle beraber gardolaba koştu, kapıları açınca da her şeyin dahada garipleştiğini fark etti… bütün dolap bayan elbiseleriyle doluydu.
fark etmesi ile birlikte beyni idrak etmeye başladı, parçalar sırası belirlenmiş puzzleler gibi yerine oturuyordu. bir başkasının evindeydi, gözleri çapaklıydı çünkü; sadece kırk üç dakika kadar uyumuştu, her yeri ağrıyordu; alışık olmadığı bir bedenle aynı yatağı paylaşmış, çift kişilik yatağı yadırgamıştı bunun sebebi ise üniversiteden beri tek kişilik yataklarda yatmasıydı… kendi evine benzeyen bu dekora sahip olan evin sahibinin en başından beri çift kişilik yatağın öbür ucunda uzandığını fark etmemişti bile…
tabii ya bu ev kendi ev mimarisine çok benziyordu çünkü oturduğu apartmanın belirli bir şekli olması gerekliydi. yan daireler muhtemelen farklı bir biçime sahip olduğundan kendi evinin ya üst hizasında ya da alt hizalarında bir evdeydi. yüzünü bu kafayla hatırlamak ne kadar güç olsa da birlikte kaldığı bayanın bir süredir yakın muhabbet kurduğu ayça olduğunu kestirebilmişti. gitti, pantolonunu buldu, olaya açıklık geldiğinden pantolonunu bulmak o kadar zor olmamalıydı. kalan son iki sigarasından birini yakıp nezaketen balkona çıktı, bildiği kadarıyla ayça sigara kullanmıyordu. duvarlara, elbiselere hatta ve hatta tene sinen o tiksinç kokudan rahatsız olabilirdi. sabahın 05.17 si olduğundan ayazı iliklerinde hissedebiliyordu, sigarasından son dumanı çekip balkondan fırlattı. bırakacaktı şu meredi, tütün falan değil de şu açık havada içmek öldürecekti onu. yatağa giderken kafasında hala bazı soru işaretleri vardı. her zaman yaptığı gibi umursamaz bir tavır takınarak yatağa yöneldi ve uzandı.
tam uykuya dalacakken asıl sorulması gereken soruyu gözden kaçırdığını fark etti. kolyesi. hala kayıptı. yerinden fırlamasıyla birlikte çatırdayan yirmi bir kemiği ile doğruldu, son sigarasını da dayanamayıp ateşledi, artık umursamıyor içeride içiyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder