yaşım ve nereli olduğum sizi ilgilendirmez, bilme arzunuzun dozajı da beni ırgalamaz. çıkarcı insanlardan hiç haz etmem. kadın nüfusunun %88 ine uyuz olur ama %100 ünü de israf etmem. inançlı biri değilim bu yüzden bana yaradanla gelmeyin. twitter için; twitter.com/ucaydayedicm
25 Ocak 2013 Cuma
nasıl bir his bu? anlam veremediğim, açıklayamadığım ve artık geçmeyeceğine kendimi inandırdığım için bütün ömrümü kaplamanın arifesinde olan bir his. nasıl olur bu? nasıl olur da onca yaşananlara ve yıllara inat sanki panzerihi bulunamayan bir mikrop gibi öylece olduğu yerde durmaya devam edebilir? halbuki çok uğraşmıştım ben. hani ne diyorduk kendi kendimize bir kez daha tekrar edelim: ‘’o köprünün altından çok sular aktı. dönüş bileti yok, gemiler bile yakıldı artık. ben mi? bunca zamandan sonra? yok canım…’’ lar, falanlar, filanlar… hangi marka çamaşır suyu kullanırsan kullan silinmez bazı izler. ‘’peki ne yapalım doktor bey?’’ yaşayalım. sadece ve öylece, gelişine yaşayalım.
yalnızca 24 saat geçti aradan. 24 saat önce kalbim kalbine en yakın olabileceği noktada idi. tek seanslık sinema bileti gibi. hani olur ya bilmemne gezegeninin dünyaya en yakın olduğu an. işte öyle sıradışı, öyle heyecan verici, öyle ürkütücü. iyi ve kötünün, güzelle çirkinin bir bedende birleşmesi gibi sanki bu his. hem çok güzel, hem çok korkutucu... mutluluk veren bir his, çikolata gibi ama aynı zamanda acı, bitter çikolata gibi adeta.
Bir insanın her kelamı nasıl böyle kalıcı olabilir? nasıl yankılanır zihinde durmaksızın? düşünmesi mutlu ederken, yaşaması neden acı veriyor? bu nasıl ceza? yıllar sonra değmediğini anlayan bir adam, yanlış zaman, yanlış mekan… elinde kalan sade ve sadece sahte okey. bu nasıl bir oyun? her şeye rağmen aklımda bir replik hala ‘’dünya yuvarlaktır ve bir yerlerde kaybettiklerimiz tekrar karşımıza çıkacaktır.’’ kim bilir? vedalaşırken unutulan bir söz yinelenir dudaklarda tüm saflığıyla…
-sıkı giyin, üşüme.
15 Ocak 2013 Salı
tanrı bazen yakınlarımızı bizden alır çünkü bu ona kendini iyi hissettirir. tanrı kindardır. binlerce yıl önce yapılmış bir şey için insanlığa kızgın. bunu hiç unutmadı ve artık kimi öldürdüğünü umursamıyor bile. insanlar, kediler hatta köpek yavrularını bile öldürüyor. umursamıyor ama biz üzülüyoruz. ağlatmak istenilen bir bebek gibi önce elimize şekerimizi veriyor, sonra da alıyor. eğer hiç şeker vermeseydi, hiç ağlamazdık. tanrı bize hayatlarımızı veriyor ki bizi ağlatabilsin. sonra da ona dua etmemizi istiyor. tanrının kindar olduğu kadar da egoist olduğunu görebiliyoruz.
9 Ocak 2013 Çarşamba
öyle çeşit çeşit insan var ki. herkes insanları kendine göre, tanıdığına göre yorumlamayı çok seviyor. ama ben? ben insanları ikiye ayırmayı seviyorum. daha içten, seçimi daha kolay, karakteri ya öyle ya da böyle diyebiliyorum. anlayacağınız daha öz oluyor ama öyle bir ikiye ayırıyorum ki onlarca oluyor bunlar...
kedi ya da köpek sevenler, çay ya da kahve içenler, kola ya da ice tea sevenler, fotoğraf çekenler ya da çekinenler, star warsçılar ya da star trekçiler, nirvana sevenler ya da seviyormuş gibi yapanlar, harbi beatles hayranları ya da görüntü olsun diye orada burada reklamını yapanlar, yağmuru sevenler ve sevmeyenler, kitap ya da magazin okurları, film manyakları ve dizi kolikler, normal simit sevenler ya da çekirdekli simitsiz yapamayanlar, müzikçiler ve çizerler, kumral beğenen erkekler ve diğerleri, bilgisayar bağımlıları ya da playstation ve xboxçılar, "hadi kanka pes atak"çılar ve "olum nba yeni oyun çıkmış"çılar, nakit taşıyanlar ya da taşımayanlar, parfüm hastaları ya da sadece deodorantla geçiştirenler, günde iki kez duş alanlar ve gerektiği zaman aksatmayanlar, donut sevenler ve ne olduğunu bilmeyenler, uykuyu sevenler ya da seviyormuş gibi yapanlar, nutellayı kaşıklayanlar ve ekmeğe sürenler, peynirli doritosun ayak gibi koktuğunu idda edenler ve reddedenler, boxeri olan kızlar ve olmadığını idda eden kızlar, duygusal erkekler ve onu kütük sanmanızı isteyen sizi çekemeyen duygusal erkeler, internetten gazete okuyanlar ya da sabah erkenden kalkıp gazetesini alanlar, sabahın köründe banka kuyruğuna giren yaşlılar, oraya kadar gidipte ayakta duramayacak kadar yaşlı olan yaşlılar, sevdiği insanı bulduğunu sananlar ve arayıpta bulacağını sananlar, mc donaldçılar ve burger kingciler, pizzacılar ve kfcciler, balığı elle yiyenler ve elle yiyemeyenler, rakı balık bağımlıları ya da rakı balık gösterişçileri, sakızcılar ve şekerciler. inanın sabaha kadar gidiyor bu satırlar, her an yeni birini ekleyebiliyorum, her eklediğimden birkaç tane daha kombine edebiliyorum da gidiyor.
tabi benim için insanlar ikiye ayrılıyor, siz ne şekilde, kaça ayırırsınız bilmiyorum. pekte umrumda değil zaten.
kedi ya da köpek sevenler, çay ya da kahve içenler, kola ya da ice tea sevenler, fotoğraf çekenler ya da çekinenler, star warsçılar ya da star trekçiler, nirvana sevenler ya da seviyormuş gibi yapanlar, harbi beatles hayranları ya da görüntü olsun diye orada burada reklamını yapanlar, yağmuru sevenler ve sevmeyenler, kitap ya da magazin okurları, film manyakları ve dizi kolikler, normal simit sevenler ya da çekirdekli simitsiz yapamayanlar, müzikçiler ve çizerler, kumral beğenen erkekler ve diğerleri, bilgisayar bağımlıları ya da playstation ve xboxçılar, "hadi kanka pes atak"çılar ve "olum nba yeni oyun çıkmış"çılar, nakit taşıyanlar ya da taşımayanlar, parfüm hastaları ya da sadece deodorantla geçiştirenler, günde iki kez duş alanlar ve gerektiği zaman aksatmayanlar, donut sevenler ve ne olduğunu bilmeyenler, uykuyu sevenler ya da seviyormuş gibi yapanlar, nutellayı kaşıklayanlar ve ekmeğe sürenler, peynirli doritosun ayak gibi koktuğunu idda edenler ve reddedenler, boxeri olan kızlar ve olmadığını idda eden kızlar, duygusal erkekler ve onu kütük sanmanızı isteyen sizi çekemeyen duygusal erkeler, internetten gazete okuyanlar ya da sabah erkenden kalkıp gazetesini alanlar, sabahın köründe banka kuyruğuna giren yaşlılar, oraya kadar gidipte ayakta duramayacak kadar yaşlı olan yaşlılar, sevdiği insanı bulduğunu sananlar ve arayıpta bulacağını sananlar, mc donaldçılar ve burger kingciler, pizzacılar ve kfcciler, balığı elle yiyenler ve elle yiyemeyenler, rakı balık bağımlıları ya da rakı balık gösterişçileri, sakızcılar ve şekerciler. inanın sabaha kadar gidiyor bu satırlar, her an yeni birini ekleyebiliyorum, her eklediğimden birkaç tane daha kombine edebiliyorum da gidiyor.
tabi benim için insanlar ikiye ayrılıyor, siz ne şekilde, kaça ayırırsınız bilmiyorum. pekte umrumda değil zaten.
5 Ocak 2013 Cumartesi
ağzından çıkardığı o duman soğuktan kaynaklanmıyordu. hala sigara içiyordu. yılbaşından sonra yapılan o lanet zamma inatla tüttürüyordu sanki. saçını sağ omzundan aşağıya doğru örmüştü. genelde at kuyruğunu tercih ederdi.ama sanki bu günün bir özeliği varmışcasına saçlarını özenerek örmüştü. sol omzuna astığı, orjinalliği meçhul olan bej rengi çantasını seçmişti bu gün. aslında diğer arkadaşları gibi marka takıntısı yoktu. tercihen normal gelirli bir vatandaş gibi halkın içerisinden görünmeye çalışırdı. yetiştiği kesim ve yetiştirilme biçimi ile alakalı olmalıydı bu. beyaz pantolonu üzerine dizlerine kadar çektiği o siyah çizmeleriyle adeta güzelliğini taçlandırmıştı. çevresindeki kız arkadaşlarına nazaran ortalamanın üzerinde olan boy oranını olumlu yönde kullanmayı öğrenmişti. saçları kumral, boyu ortalamanın üzerinde olan bu makul kabul edilebilen kız, tüm bu olumlu dış görünüşüne rağmen olabildiğine huysuz ve inatçıydı. fikirlerini, insanlar için ne ima edebileceğini düşünmeden belirtirdi. ama jaşuanın hoşuna giden de bu yönüydü.
hayalindeki kadının algoritması.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)